02:30 Gibi Amman'a indik. Saat farkı yok, Türkiye ile aynı.

Fatih bizi karşılamaya gelmişti, hava alanı şehre biraz uzak olduğundan 45 dakikalık minik bir yolculuğumuz daha oldu. Eve vardıktan sonra sohbet muhabbet derken saat 05:00'e doğru uyumuşuz.
Sabah, Fatih'in bizim için hazırladığı leziz kahvaltı ile güne başladık. Kahvaltının yanında yediğimiz ekmek, yani Ürdün ekmeği, bizim peksimet dediğimiz cinsten. Halkın genel tercihi bu ekmekten yana. Birazcık şekerli, tatlı bir tadı var. Çayı da değişik, bizimkinden çok uzak bir aromaya sahip olmasa da, değişik :)
Kahvaltının ardından evde çok durmuyoruz, minik bir Amman turu ile Jerash'a gidiyoruz.
Amman'ı ben biraz Ankara'ya benzettim açıkçası. Kuruluş olarak çok eski ve bir başkent olarak çok yeni. Tarihinde de pek çok farklı medeniyete evsahipliği yapmış. Bu nedenle birkaç farklı yüzü var. Zaten yeni Amman, Eski Amman olarak diye de geçiyor. Şehirde evleri yapmak için tek tip malzeme kullanılıyor, beyaz kesme taş. Bu devletin getirdiği bir zorunluluk, bu nedenle farklı bina tiplerine çok nadir rastlıyorsunuz. Yeni Amman daha çok beyaz kesme taşlardan yapılmış, geneli bahçeli ve en fazla 3 katlı binaların bulunduğu şirin ve modern bir görüntüye sahip. İnsanları çiçek yetiştirmeyi de seviyor, beyaz taşlı evler ile çiçeklerin uyumu çok tatlı doğrusu.
Eski Amman'a gelince beyaz kesme taşların kirlenerek siyaha dönüştüğü binalar, dar sokaklar, seyyar satıcılar, hediyelik eşyacılar ve daha eski bir yüz ile karşılıyor bizi. Eski Amman'ı aslıdna son gün gezmiştik fakat yeri gelmişken burada bahsedeceğim; insanlar burada şeker kamışı suyu tüketmeyi çok seviyor. Biz denemedik, fakat ilginç görüntüye sahipti. Bir de eski Amman'da Roma döneminden kalma büyük bir amfi tiyatro ve bir de müze bulunmakta. Tiyatro görülmeye değer doğrusu. Oldukça büyük...

Bu bölgeyi ziyarete gelen minik kız öğrenciler ile çok tatlı anılarım oluyor. Neden bilemiyorum ama, bana fazlaca ilgi gösterdiler, hepimiz (Fatih, Recep, ben) şaşkınız, çocuklar çılgınlar gibi benimle fotoğraf çektirmek istedi :) Saf heyecan, saf sevgi ve tamamı ile iyi niyetli bu insanlara o gün hayran kaldım. Çok dostane davranışlardı bunlar. Jerash'ın merkezinde yer alan amfi'de tulum'a benzer yerel bir çalgı çalan 2 kişilik ekip vardı. Çocuklar şarkılar söyleyip halay çekiyorlardı. İlginç geldi; çünkü biz böyle eğlenmeyi unutmuşuz sanırım. Beni de aralarına alıyorlar. Elimden tutan küçük kız ile dostluk halayına dahil oluyorum.
Not: Bu eğlence tamamı ile ücretsiz. Kimse sizden para istemiyor, dilenci diye bir şey de hiç görmedik. Suç oranının çok düşük olduğunu sanıyoruz. İnsanları çok iyi niyetli... Bir de bu iyi niyetli insanlar çok da düşünceli, yol üzerinde gördüğünüz seyyar satıcılar tam da ihtiyacınız olan şeyleri satıyor; hafıza kartı, pil gibi... :)
Jerash dönüşünde ise kralın otomobillerinin sergilendiği bir araba müzesine giriyoruz. Harika bir müze, kronolojik sıra ile yer alan harika otomobiller. Arabalar ile aram pek iyi olmamasına rağmen her birine hayran kalıyorum. Üstelik sunumları da çok hoş, mutlaka görmeniz gerekir diyorum.
Günün akşamında Fatih bizi leziz Ürdün yemeklerini tadabileceğimiz bir restoranta götürüyor. Mezeler muhteşem. Humus, babaganuş, tabbouleh(bulgurlu maydonoz salatası), mutabbal (patlıcan ağırlıklı bir meze). Bu mezelerden mutlaka tatmalısınız. Mezelerinde tahin kullanmayı seviyorlar, humusları ise bizim bildiğimiz humusa göre daha değişik ve bence çok daha güzeller. Bu mezelerin yanında biz kebab yemeyi tercih ettik. 2 kişilik karışık söylediğinizde 3-4 kişi doyabilirsiniz. Sonrasında ikram ettikleri karpuz ile yılın ilk karpuzunu yemiş bulunduk... :)
Burada halk geç saatlere kadar dışarıda. Üstelik sokaklar çok kalabalık olmasına ek olarak da çok güvenli, biz de yemekten sonra biraz şehir merkezinde gezinip birer kahve içip evimize dönüyoruz. Yoğun bir gün geçirdiğimizden dolayı uyuyakalıyorum...