7 Kasım 2013 Perşembe

Eski Bodrum Sokakları, Girit Mahallesi, Kumbahçe

İki gün önce Nilgün bendeydi, birlikte yapacağımız güzel bir kahvaltının ardından Bodrum'un eski sokaklarını gezme fikrimizi sonunda gerçekleştirme kararı almıştık.

Gün bizi biraz puslu karşıladı, sabah pencereden baktığımda denizin üzeri neredeyse görünmez olmuş, gök yüzü grinin en yoğun tonuna çalmıştı... Nilgün öğleye doğru gelecekti, kahvaltılık bir şeler hazırlarken bir yandan da yağmurun yağmaması konusunda kendimi oyalıyordum ki bir de baktım olan olmuş... Ancak olumlu düşünmekten vaz geçmedim, eh işe de yaradı doğrusu... Nilgüncüm geldikten sonra hava kendini toplamış, pırıl pırıl bir öğleden sonrayı bize armağan etmişti. Kahvaltı ve kahvenin ardından, güzel kareler yakalayabilmek umuduyla fotoğraf makinelerini alıp çıktık...
Planımızda Kumbahçe bölgesi vardı, Girit Mahallesi, dar beyaz sokaklar, mavi çerçeveli pencereler, çiçekler...
Bizi hayal kırıklığına uğratan sokak aralarındaki bazı umursamaz yaşamların yanı sıra keyifli bir gün geçirdiğimizi söyleyebilirim. Çekim açısından enteresan şeylere şahit olmadığımızdan daha çok makinelerimizi kullanmak yerine kendimize o güne dair, tadımdık telefon ile çekilmiş görüntüler biriktirdik. Ben bu tarz gezilerde makinem ile az çekim yapıyorum zaten, ancak ne olur ne olmaz diye de yanımda bulunduruyorum. Nilgün ise bana oranla çok daha fazla çekim yaptı, haliyle pek çok güzel kareyi de Bodrum arşivine atmış oldu.
O güne dair birkaç görüntüyü paylaşmak isterim;


























30 Ekim 2013 Çarşamba

Yol üstü gezmesi

Ve sonunda yeniden yazabiliyorum :)
Taşınma sürecimiz nihayet bitti. Aslında taşınma işleri toplamda sadece bir haftamızı aldı, ancak ardından bayram tatili vs. derken neredeyse bir ayı geçirdik. Bu süreçte instagram'da bolca fotoğraf paylaşmıştım...

Taşınmanın hemen ardından bayramı Ankara'da ailemiz ve yakın çevremiz ile geçirmeyi tercih ettik; sonrasında da Bodrum'a dönerken değerlendirebileceğimiz koskoca üç buçuk günümüz vardı. İki gece Şirince'de konaklama fikri de cazip gelince kendimize engel olmadık doğrusu.

Selçuk civarı bir süredir aklımızdaydı zaten. Ben daha önce Şirince'ye gitmiş ve çok sevmiştim, Recep'in de gördüğünde seveceğini düşündüğüm sevimli bir yerdi, ek olarak Efes'e gitme fırsatım olmadığı için oraları da çok merak ediyordum. Hal böyle olunca biraz da 'yer bulabilir miyiz acaba' korkusuyla booking.com'u ziyaret ettik. En nihayetinde Markiz Konakları'nda kalmaya karar verdik.
Markiz Konakları'ndan 

Markiz Konakları
Şirince'ye vardığımızda karşılaştığımız kalabalık, bizi biraz ürküttü doğrusu. Her yer araba dolu, köyün o şirin silüeti arabaların ardında kalmıştı. Neyse ki kalacağımız konağa ulaşmak için araba ile köyün içinden geçmemize gerek yoktu. Usulcacık arka bir yoldan, köyü tepeden izleyen güzel konağımıza ulaştık. Pek hoş dekore edilmiş bu konak yerleşkesi bizi büyüledi doğrusu. Her köşesi özenle düşünülmüş. Hele bir de buna odamıza vardığımızda burnumuza ulaşan mis gibi sabun ve lavanta kokusu eklenince...

Şirince'de şirin bir köşe
O gün, odada biraz yorgunluğumuzu atıp, biraz da günübirlikçilerin kalabalığının dinmesini bekliyoruz. Karnımızın kazınma uyarıları ile dışarı çıkıp kalabalığın hala devam ettiğini görünce açıkçası biraz keyfimiz kaçıyor. Neyse, aldırış etmeden köyü turluyoruz. Kum sıcağında pişen, leziz, damla sakızlı türk kahvelerimizin ardından, kendimize yerel tatlar tadabileceğimiz bir mekan secip içeri giriveriyoruz. Tahta pencere kenarları turkuaz mavi boyalı, dantel perdeli bu şirin, samimi mekanda lezzetli ege zeytinyağlıları midemize pek iyi geldi :) Oturduğumuz pencere kenarı masadan dışarıdaki çirkin kalabalığı izleyip, ertesi günün gezi planını yapıyoruz. Hava kararmaya yakın atıştırmaya başlayan yağmurla kalabalık azalıveriyor. Biz de yağmurun tadını çıkararak aheste aheste konağımıza dönüp, gezerken aldığımız şahane Şirince üzümlerimizin tadını çıkartıyoruz:)



Ertesi gün horoz sesleri ve mis gibi bir sabun kokusu ile uyanıp kayvaltıya indiğimizde pek zengin bir serpme köy kahvaltısı bizi karşılıyor. Tabii zevkli sunum da bir harika...
Pek vakit kaybetmeden Selçuk'a inip Efes'e geçiyoruz. Gezimize ilk olarak Meryem Ana Evi ile başladık. Gezmenizi tavsiye ederim. Bakımlı bir yer olması da ayrıca devindirici doğrusu. Minik bir not, müze kart burada geçerli değil.

Efes
Efes Antik Kent'in girişine vardığımızda haliyle yoğun bir kalabalıkla karşılaşıyoruz yine. Yerli yabancı pek çok turist bu harika mekanı görmeye gelmiş. Kimisi öylesine bi uğramış, kimisi ise büyük bir ilgi ve merakla geziyor. Biz üst kapıdan girip alt kapıdan çıktık, üst kapıya dönmek için dışarıdan yaklaşık 4-5km boyunca sonbaharın renkleri ile güzel bir yürüyüş yaptık. Yol üzerinde bir de Yedi Uyuyanlar'ı ziyaret ettik. Yolumuza devam ederken minik bir mola verip Gözleme Fabrikası adında tatlı bir mekanda öğle yemeğimizi atıştımayı ihmal etmedik.

İsa Bey Camii
Şirince'ye dönerken Şelçuk'un içinde bazı tarihi yerleri de ziyaret etmeden geçmek istemedik. Saint Jean Kilisesi ve İsa Bey Camii.

Şarap Tadımı
Şirince'ye tekrar vardığımızda bir önceki gün yapmak isteyip de bu güne bıraktığımız alışverişe başlıyoruz. Eminim biliyorsunuzdur, ama bilmeyenler için söyleyeyim, Şirince'nin meyve şarapları pek meşhur. Adım başı göreceğiniz şarap evlerinin hemen hepsinde şarap tadımı yapabiliyorsunuz. Biz Karadut, Nar ve Ahududu şaraplarına bayıldık.
Yerel lezzetlerden biri de damla sakızı reçeli ve marmelatı. Damla sakızı tutkunlarına duyurulur, bi deneyin derim. Biz kahveye karıştırmak için minik bir kavanoz edindik :) Bunların dışında binbirçeşit baharatı bulabileceğiniz tezgahlar her yerde zaten...

Akbük- Dora&Ben
Akbük
Ve yol üzerinde gördüğümüz bir cam ustasının minik atölyesini ziyaret ettik. Uzun zamandır aradığım el yapımı cam üfleme dekorlarıma şans eseri kavuştum :) Pek şirin bu usta ne aradığımı bir anda anladı ve elindeki camı 5 dakika içinde benim istediğim forma getiriverdi.

Gezmelere doyamamak ne güzel şey. Dönüş yolunda ben Recep'den ayrılıp Akbük'e geçtim. Ailem ile biraz vakit geçirip Akbük'ün temiz havasının tadını çıkartıp, akşama doğru da Bodrum'a dönüş yaptım.


Umarım siz de bir gün yolunuzu Selçuk taraflarına düşürürsünüz. Ben gezimden sevdiğim bir kaç kareyi burada paylaştım, daha fazlasını isterseniz instagram hesabımdan inceleyebilirsiniz.
http://instagram.com/iremtastan

Keyifli günler...





27 Eylül 2013 Cuma

Taşınmak pek yorucu bir süreç...

Bodrum'a yerleşiyoruz. 

Birkaç gün önce, nihayet, yorucu ev arama sürecimizi bitirdik. Bodrum'a yeni yerleşiyorsanız ve kiralık ev arıyorsanız, kolay gelsin :) 

Öncelikle işe Bodrum'un neresinde yaşamak istediğinize karar vermekle başlayabilirsiniz. Yaşama alışkanlıklarımız ve keşiflerimiz sonucunda biz merkezde yaşamaya karar verdik, Kumbahçe Mahallesi... 

Çok şanslıyız ki, bizim bir alışma sürecimiz oldu. Bu nedenle de Bodrum'un hem yazını, hem kışını, hem de pek çok bölgesini tanıma fırsatı bulduk. Kış aylarında Bodrum oldukça sakin; ancak merkezde, yine az da olsa, diğer bölgelere göre bir hareketlilik mevcut. 

Recep'in iş durumları belli olduktan sonra, Ankara'daki evimizi kapatma kararı aldık ve hızlı bir şekilde ev aramaya koyulduk. Bodrum'da Ekim-Mart ayları arası emlak fiyatlarının en makul olduğu zamanlar. Makul dediğime bakmayın, genel anlamda fiyatlar oldukça yüksek. Ev sahipleri evlerini yıllık, 6 aylık ya da sezonluk olarak kiralamayı tercih ediyorlar. Sezon fiyatları korkunç... Kime göre, neye göre? derseniz, Ankara'ya göre... 

Ben merkezi pek severim, günün her saatinde ayrı tat alırım. Bu nedenle yürüyerek çarşı, marina, Kumbahçe taraflarına gidebileceğim evi ararken, kafamda iki bölge belirlemiştim. Ya marina ve Gümbet arasında kalan alanda (yani PanPan'ın civarlarında) ya da Kumbahçe taraflarında... Bir de evin içerisinde güneş görmeyi çok severim, bu konuyu da dikkate alınca Kumbahçe daha uygun bir yer. Üstelik Bodrum'u hissetmek açısından da çok doğru bir muhit. Eski yerleşimler, dar ve beyaz boyalı sokaklar, sokakların tepesinden aşağılara sarkan begonviller, mavi pencereler, dar beyaz sokakların ardında görünen deniz... Her ne kadar bu cici sokakların sonu gürültü ve pislik yığını Halikarnas Diskosu'na  çıksa da... 
Halikarnas Disko demişken, ben ömrümde böyle rezillik görmedim; Sevgili Serdar Benli'nin bloğunda yer alan bir yazı da da okuduğum gibi, tam bir saygısızlık örneği. 

Neyse... 
Evimizin eşyalarının Ankara'dan geleceği günü beklerken, evde bir takım bakım onarım işleri devam ediyor. Yerleştiğimiz zaman ev ve o bölge ile ilgili keyifli paylaşımlarda da bulunurum elbet.
...

Bugün sevgili arkadaşım Nilgün ile pazara gittik :) Esasında amacımız fotoğraf çekmekti; ama tabii şu anda stajyer Bodrumlu olduğum için eğitimlerim de bir yandan devam ediyor. Her zaman olduğu gibi, Nilgün bugün yine bana bazı konularda yardımcı oldu. Artık pazara gittiğimde en güzel, en doğal köy mahsüllerini kimlerden alabileceğimi, sebze ve meyvelerin en taze en doğal olanını hangi tezgahta bulabileceğimi az çok biliyorum. Üstelik bugün tanıştığım bir amca da bize sattığı ürünler ile yapılabilecek harika bir tarif verdi. Bir gün mutlaka deneme kararı aldık.  
Nilgün uzun bir süredir Bodrum'da yaşıyor; İstanbul'dan gelmiş, öğretmen. Madem bu güzel beldede yaşıyoruz, bu cennet köşe bize böyle güzellikleri sunarken bizim de ona bir şeyler katmamız gerekmez mi diye düşünenlerden. Bu yüzden de çok aktif. Pek çok etkinlikte gönüllü olarak yer alıyor. Ben de zaman zaman O'na eşlik edip Bodrum hakkında pek çok şey öğrenme fırsatı buluyorum. Yeri gelmişken de buradan kendisine çooookça teşekkürlerimi iletiyorum. 













26 Eylül 2013 Perşembe

Hey bir dakika, nereye, nereye gidiyoruz?

Bodrum, nereden çıktın?

Recep ile beni yakından tanıyanlar az çok bilir. Son dakika çiftiyiz diyebilirim. Yapacağımız hiç bir şey önceden belli olmuyor. Aslında bu daha çok Reco'nun huyu. Bana kalsa su içeceğim saati bile planlamak isteyebilirim :) Bir gün Reco'nun 'Bodrum'da bir proje var gidelim mi, ne dersin?' sorusunun birkaç gün ardından kendimizi bu cennet beldede buluverdik. Uzun ve yorucu bir dönem bizi bekliyormuş meğer... İnşaat mühendisi bir adam ve fotoğrafçı bir kız. Hafta içi 5 gün Ankara, hafta sonları Bodrum. 

Öyle çok git gel yaptık ki, bir süre uzun yol yapmasak iyi olur diyorum... 
Gelişlerimizde apar topar uçağa yetişme çabalarımız, hava koşullarının neden olduğu yoğun sarsıntılı uçuşlarımız, zaman zaman otobüs ya da özel aracımızla yaptığımız yorucu yolculuğun ardından her seferinde Yokuşbaşı'na vardığımızda gördüğüm Cevat Şakir'in 'Merhaba' yazısı her şeye değer...

Bodrum hikayemiz apar topar başladığı için ve çevreyi de pek bilmediğimizden, yaklaşık 2 ay kadar her  geldiğimizde Torba-Voyage Private otelde kaldık. Bu sayede Ankara'ya göre oldukça ılık geçen kış günlerinde mis gibi kokan hava eşliğinde Torba sahilinde uzun yürüyüşler yapma fırsatı buldum. Hafta içi Ankara'da genelde çekimlerim olduğundan Bodrum'a yorgun gelip, ruhumu dinlendirip tekrar dönüyordum. Bodrum'a her gelişte yeni bir keşifte bulunmak için minik geziler yapıyordum.  
Torba kışın ölü bir şehir gibi, hoş gerçi yazının da çoook kalabalık olduğu zamana pek denk gelmedim ya neyse... Bir zaman sonra Bodrum işimizin bir sezonu kaplayacağını anladığımızda ev tutma kararı aldık. 
Burada kiralık ev fiyatları bence Ankara'ya göre anormal pahalı... Her cinsten ev var; ama her keseye uygun bir şeyler olduğunu sanmıyorum. O yüzden burada yaşamaya karar verirken bu konuyu göz önünde bulundurmanızı tavsiye ederim. Biz merkeze yerleşme kararı aldık. Merkezi bir yerde her yere yakın bir konumda pek şirin bir site bulduk ve eşyalı olarak tuttuğumuz stüdyo dairemizde şu an son günlerimiz. Ev bulma konularına daha ayrıntılı bir şekilde başka bir yazımda yer vereceğim. 

İlk zamanlar burada pek arkadaşım, işim uğraşım yoktu. Recep yoğun çalıştığı için genellikle tek başıma vakit geçiriyordum. Hiç sıkıldığımı hatırlamıyorum. Sabahları ortalama 10 dakikalık kısa bir sürede evimden marina bölgesine inip deniz kokulu yürüyüşlerin ardından denizciler derneğinde taze bir çay içmek pek keyifliydi. Burada yaptığım akıllıca işlerden biri, bir gelişimde bisikletimi de beraberimizde getirmek oldu. Genelde pek çok insan burada ulaşım aracı olarak minik motorlardan kullanıyor; ama ben her zaman bisikleti tercih ederim.

Bodrum'da geçirdiğimiz gün sayısı Ankara'dakinden fazla olmaya başladığı günlerde Ankara'da yaptığım çekimin bilgisayar başında kalan işlerinin yanında, burada birşeyler ile ilgilenmek için de yeterince vaktim olmaya başladı. O zaman da ilk işim Bodrum Fotoğraf Sanatı Derneği'ne(BODFAD) üye olmak oldu. Ancak ne yazık ki tam onlara ulaştığım vakit, onların sezona veda günleriydi... Neyse ki ucundan da olsa yetiştim. Bu sayede birkaç tatlı arkadaş edindim. İçlerinden Nilgün ile yaz içinde pek çok tatlı anımız oldu. Optimist yelken yarışları ve aynı anda başlayan Gezi direnişlerimiz, direniş nedeni ile sönük geçse de Bodrum Karnavalı... Koşturacak pek çok şeyimiz oldu.
Sıcak ve kalabalık geçen Bodrum günleri eşliğin gittikçe buraya alışmaya başladık. Burada bir spor merkezine yazıldım. Katıldığım grup dersleri sayesinde de edindiğim arkadaşlıklar ile artık hatrı sayılır bir çevrem bile var. Bodrum'u daha iyi tanımaya başladık. 

Ohhh bir nefeste koca bir yılı özetledim. Hadi geçmiş olsun, artık detay yazılarımla Bodrum'u benim gözümden aktarmaya başlayabilirim.... 


BODRUM


Yeni bir başlangıç...

Uzun bir süredir blog sayfamla ilgilenmedim; ama umarım bu sefer bu işte istikrarlı olup daha sık paylaşımda bulunacağım. Evet evet, bu kez SÖZ! Her ne kadar hala 3 yıl önce yaptığım Mısır gezimizi anlatacağıma dair söz verip bir türlü yapamasam da, bu kez öyle olmayacak; çünkü artık daha geçerli nedenlerim var; mesela BODRUM...  

Yakın çevrem bilir, yaklaşık 1 yıldır bir Bodrum macerasıdır gidiyor. Önceleri iş nedeni ile her haftanın hafta sonunu geçirdiğimiz Bodrum'da yaklaşık 5 aydır tam zamanlı yaşıyoruz. Aslında Recep'in buradaki projesi bitince Ankara'ya geri dönecektik. Proje bitti, lakin biz dönmüyoruz. Birkaç yıl burada yaşama ve Bodrumlu olma kararı aldık :)

Ankara'dan olmasa bile; ailemizden, arkadaşlarımızdan ayrılacağımız için içimiz buruk tabii; öte yandan da, öyle güzel bir yerde yaşama şansı yakaladık ki, her gün Bodrum'u soluma fikri de bizi heyecanlandırıyor... 

Yani anlayacağınız, bu güzelliği paylaşmadan olmaz, çoğunluklu olarak Bodrum'u anlatsam da zaman zaman diğer gezi anılarıma da yer vermeye devam edeceğim. 

Tam da buraya bir not iliştirmek istiyorum, kendisi ile henuz tanışma fırsatım olmasa da, burada yaşadığım süre içerisinde bloguna çok defa başvurduğum, zaman zaman sorularımın cevabını bulduğum, zaman zaman sadece keyiflenmek için yazılarını okuduğum güzel bir insan yaşıyor Bodrum'da, Serdar Benli.
http://bodrumluhayat.blogspot.com adlı blogunu incelemenizi öneririm. Buraya yolunuz düşmeyecek bile olsa, okuyun keyiflenin. Kendisi birkaç yıldır burada deyimi yerindeyse Bodrum'un hakkını vererek yaşamakta. Benim gözlemlerimi o zaten çooook önceden keşfedip blogunda yazıp paylaşmış, neredeyse Bodrum'a aynı çerçeveden bakıyoruz, aynı yerlere gidiyor, aynı şeylerden hoşlanıyoruz. Bu yüzden de bazı konularımız da benzer olabilir... Lafı çok da uzatmadan, kendisine buradan teşekkürlerimi iletiyorum. 



29 Nisan 2012 Pazar

Amman-Jerash



02:30 Gibi Amman'a indik. Saat farkı yok, Türkiye ile aynı.

Fatih bizi karşılamaya gelmişti, hava alanı şehre biraz uzak olduğundan 45 dakikalık minik bir yolculuğumuz daha oldu. Eve vardıktan sonra sohbet muhabbet derken saat 05:00'e doğru uyumuşuz.

Sabah, Fatih'in bizim için hazırladığı leziz kahvaltı ile güne başladık. Kahvaltının yanında yediğimiz ekmek, yani Ürdün ekmeği, bizim peksimet dediğimiz cinsten. Halkın genel tercihi bu ekmekten yana. Birazcık şekerli, tatlı bir tadı var. Çayı da değişik, bizimkinden çok uzak bir aromaya sahip olmasa da, değişik :)
Kahvaltının ardından evde çok durmuyoruz, minik bir Amman turu ile Jerash'a gidiyoruz.

Amman'ı ben biraz Ankara'ya benzettim açıkçası. Kuruluş olarak çok eski ve bir başkent olarak çok yeni. Tarihinde de pek çok farklı medeniyete evsahipliği yapmış. Bu nedenle birkaç farklı yüzü var. Zaten yeni Amman, Eski Amman olarak diye de geçiyor. Şehirde evleri yapmak için tek tip malzeme kullanılıyor, beyaz kesme taş. Bu devletin getirdiği bir zorunluluk, bu nedenle farklı bina tiplerine çok nadir rastlıyorsunuz. Yeni Amman daha çok beyaz kesme taşlardan yapılmış, geneli bahçeli ve en fazla 3 katlı binaların bulunduğu şirin ve modern bir görüntüye sahip. İnsanları çiçek yetiştirmeyi de seviyor, beyaz taşlı evler ile çiçeklerin uyumu çok tatlı doğrusu.
Eski Amman'a gelince beyaz kesme taşların kirlenerek siyaha dönüştüğü binalar, dar sokaklar, seyyar satıcılar, hediyelik eşyacılar ve daha eski bir yüz ile karşılıyor bizi. Eski Amman'ı aslıdna son gün gezmiştik fakat yeri gelmişken burada bahsedeceğim; insanlar burada şeker kamışı suyu tüketmeyi çok seviyor. Biz denemedik, fakat ilginç görüntüye sahipti. Bir de eski Amman'da Roma döneminden kalma büyük bir amfi tiyatro ve bir de müze bulunmakta. Tiyatro görülmeye değer doğrusu. Oldukça büyük...

Yeni Amman sokaklarından arabamızı sürerek Jerash'a geliyoruz. Jerash, Amman'a yaklaşık 40-45km uzaklıkta bulunan antik bir şehir. Buranın en ilginç yanı o günlerden bu günlere, doku kaybının çok az olması. Vadilerin arasında kurulmuş bu çöl şehri her yıl çok fazla turist ağırlıyor. Bu bölgede yaşayan insanların büyük bir kısmı müslüman, ancak hristiyan yoğunluğu da oldukça fazla.


Bu bölgeyi ziyarete gelen minik kız öğrenciler ile çok tatlı anılarım oluyor. Neden bilemiyorum ama, bana fazlaca ilgi gösterdiler, hepimiz (Fatih, Recep, ben) şaşkınız, çocuklar çılgınlar gibi benimle fotoğraf çektirmek istedi :) Saf heyecan, saf sevgi ve tamamı ile iyi niyetli bu insanlara o gün hayran kaldım. Çok dostane davranışlardı bunlar. Jerash'ın merkezinde yer alan amfi'de tulum'a benzer yerel bir çalgı çalan 2 kişilik ekip vardı. Çocuklar şarkılar söyleyip halay çekiyorlardı. İlginç geldi; çünkü biz böyle eğlenmeyi unutmuşuz sanırım. Beni de aralarına alıyorlar. Elimden tutan küçük kız ile dostluk halayına dahil oluyorum.


Not: Bu eğlence tamamı ile ücretsiz. Kimse sizden para istemiyor, dilenci diye bir şey de hiç görmedik. Suç oranının çok düşük olduğunu sanıyoruz. İnsanları çok iyi niyetli... Bir de bu iyi niyetli insanlar çok da düşünceli, yol üzerinde gördüğünüz seyyar satıcılar tam da ihtiyacınız olan şeyleri satıyor; hafıza kartı, pil gibi... :)





Jerash dönüşünde ise kralın otomobillerinin sergilendiği bir araba müzesine giriyoruz. Harika bir müze, kronolojik sıra ile yer alan harika otomobiller. Arabalar ile aram pek iyi olmamasına rağmen her birine hayran kalıyorum. Üstelik sunumları da çok hoş, mutlaka görmeniz gerekir diyorum.



 Günün akşamında Fatih bizi leziz Ürdün yemeklerini tadabileceğimiz bir restoranta götürüyor. Mezeler muhteşem. Humus, babaganuş, tabbouleh(bulgurlu maydonoz salatası), mutabbal (patlıcan ağırlıklı bir meze). Bu mezelerden mutlaka tatmalısınız. Mezelerinde tahin kullanmayı seviyorlar, humusları ise bizim bildiğimiz humusa göre daha değişik ve bence çok daha güzeller. Bu mezelerin yanında biz kebab yemeyi tercih ettik. 2 kişilik karışık söylediğinizde 3-4 kişi doyabilirsiniz. Sonrasında ikram ettikleri karpuz ile yılın ilk karpuzunu yemiş bulunduk... :)

Burada halk geç saatlere kadar dışarıda. Üstelik sokaklar çok kalabalık olmasına ek olarak da çok güvenli, biz de yemekten sonra biraz şehir merkezinde gezinip birer kahve içip evimize dönüyoruz. Yoğun bir gün geçirdiğimizden dolayı uyuyakalıyorum...

Ankara-İstanbul

24 Nisan 2012



Yola çıkış günü koşuşturmacalı başladı. Gece 00:30'da İstanbul'dan kalkacak Ürdün uçağımıza zamanında yetişmek ve aynı zamanda Ankara'daki iş günümüzü öldürmemek adına Ankara-İstanbul yolculuğumuzu uçakla yapmak istemiştik. Ne yazık ki kalkacak uçakların hiç biri bizim saatlerimiz için uygun değildi, biz de otobüs ile gitmeye karar verdik. Otobüsümüz 16:00'da A.Ş.T.İ'den kalkacak.
...
Güzel bir zamanlama ile günü bitirip otobüse yetiştik. Yolculuk için heyecanlıyız.
Ankara-İstanbul arası doğanın uyanışını izlemek zorlu geçen kış şartlarından sonra çok iyi geldi doğrusu. Renkler inanılmaz.
...
22:00 Artık İstanbul'dayız. Hava alanına bir saat kadar erken geldik; ama hiç üzülmüyorum bu duruma. Çünkü ben hava alanı dış hatları çok severim. Çok eğlenceli :) koşuşturmacalar, farklı dillerde farklı heyecanlar...