Köyün tam karşısından Neretva nehri akıyor. Zaten bu nehir Saraybosna'dan beri bize eşlik etmekte, taa ki Dubrovnik'e kadar. Nehrin rengini tarif etmek oldukça zor, yeşil desem değil, mavi desem...
Bir de kale yer alıyor burada, gözlem kalesine eşim çıkıyor, yükseklik korkumu yenemiyorum... Çektiği fotoğraflar harika. Sanki uçaktan çekilmiş.
Biz turumuzu tamamlamak üzereyken çekik gözlü insanlardan oluşan bir kafile geliyor, çok keyifliler :) Bir pecereden süzülen kahve kokusunun eşliğinde buradan ayrılıyoruz.
12:48 Dubrovnik'deyiz. Aslında Mostar'dan sonra yaklaşık 2 buçuk saat sürüyor. Biz epey oyalandık yollarda... İlk önce BosnaHersek sınırlarından çıkıyorsunuz, yollar Hırvatistan'ın, sonra Neum'a vardığınızda tekrar Bosna topraklarındasınız. Burası Bosna'nın denize kıyısı olan tek parçacığı, ardından bir çıkış daha ve yeniden Hırvatistan toprakları, her birinde pasaport kontrolu... Yolların keskin virajlardan oluşması, sürekli değişen basınç ve yolların gidiş geliş olması bizi biraz yordu aslında, fakat Dubrovnik'in eşsiz güzelliği anında her şeyi bir kenara itiverdi. Çok pişmanız. Otelden çıkmadan önce bugün için de bir rezervasyon yaptırmıştık. Dubrovnik'de yol üzerinde sık karşılaşabileceğiniz arabalı kamplarda kalmak mümkün.
Arabamızı bir park yerine 2 saatliğine bırakıyoruz. Parking ticket gerekli olduğundan öncelikle hemen gidip paramızı bir miktar Hırvatistan para birimi olan Kuna’ya çeviriyoruz. Park personeli çok samimi, yardım sever bir insan, elinden geldiğince bize yardımcı oluyor.
Genel itibariyle halk çok güler yüzlü ve sıcak kanlı. Üstelik de çok temiz. Her yer lavanta kokuyor. Şehirde halka açık tuvaletler ücretsiz ve şaşılacak derecede temiz. Gönül rahatlığıyla kullanıyoruz. Hatta kapıların üzerlerinde en son ne zaman temizlendikleri yazıyor ki bu da aşağı yukarı saat başı…
Park ve tuvalet sorunumuzu çözdükten sonra vakit kaybetmeden Stari Grad yani
Dubrovnik’in kale içerisinde yer alan kısmı old town’a giriş yapıyoruz. Şehrin
iki büyük kapısı var Pile ve Ploce, biz Pile kapısından girip, Ploce kapısından
da çıktık. Bunların yanı sıra iki kapısı daha var, liman ve balık pazarı kapısı…
Kapıdan girer girmez insan büyüleniyor, görkemli duvarlar iki yanınızdan
yükselirken bu şehirde hala yaşamın devam ettiğini görmek de biraz değişik. İki
pencere arasına gerilmiş iplerde asılan rengarenk çamaşırlar, dar sokaklarda
top oynayan çocuklar… Bir yanda Adriyatik denizinin ışıltısı, sokak satıcıları,
kafeler, katedraller, hediyelik eşya satan minik sevimli dükkanlar, şehrin
dokusunu değiştirmeden mağazasını açmış bir takım ünlü markalar… Her şey, her
şey öyle harika ki… Bir masalda gibi dolaşıyoruz sokakları. Her kıvrıma girmeye
çalışıyoruz; fakat öyle dallı budaklı ki, aralarda kaçırdıklarımız oluyor…
Ploce kapısından çıktığımızda şehrin ünlü bir caddesinde buluyoruz kendimizi,
yanımızdan geçen minikler okuldan çıkmış gruplar halinde sohbet ederek evlerine
gidiyor. Biz de yol üzerinde sık raslayacağınız kuruvasan tarzı atıştırmalıklar
satan dükkanlardan birine girip börek alıyoruz kendimize. Bir de aklıma gelmişken, burada denize girmek için en uygun ayların Mayıs ve Ekim ayları arası olduğunu söylüyorlar. Ana karada genellikle kayalık alanlardan yüzülürken yankınlarda bulunan adalarda Dalmaçya kılyılarının en güzel kumsallarının üzerinde güneşlenmek de mümkün.
Son olarak Dubrovnik biraz daha pahalı, hediyelik eşya almak için old town’ın içini tercih etmemenizi öneririm. Dış kısımlarında hem Exchange Office hem de hediyelik eşya dükkanı olarak kullanabileceğiniz çeşitli dükkanlar bu iş için daha ideal ;)
Yarın Blagaj ardından Sarajevo-Baščaršija’a geçiş…

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder