16 Kasım 2011 Çarşamba

Počitelj, Dubrovnik

08:30'da Mostar'dan yola çıkıyoruz... Yaklaşık yarım saat sonra Hırvatistan yolu üzerinde minicik şirin mi şirin tam bir Osmanlı köyü olan Počitelj'e varıyoruz. Sokakları mis gibi kokuyor... Eski yapılar olmasına karşın Mostar'a göre binalar çok iyi durumda, savaşın izlerine pek de rastlamıyoruz... Sonbaharın renkleri ile köyün müthiş atmosferini içimize sindire sindire dolaşıyoruz sokakları. Yokuşları bol... Ağır çantalarla yürümek de birazcık zor.

Köyün tam karşısından Neretva nehri akıyor. Zaten bu nehir Saraybosna'dan beri bize eşlik etmekte, taa ki Dubrovnik'e kadar. Nehrin rengini tarif etmek oldukça zor, yeşil desem değil, mavi desem...
Öyle güzel öyle nazlı süzülüyor ki... Anladığımız kadarıyla Neretva Bosna için çok değerli, tüm bakirliğiyle müthiş bir zenginlik sunuyor toprağına. Yeşilin sayısız tonu, binbir çeşit çiçek, balık çiftlikleri de var...

Bir de kale yer alıyor burada, gözlem kalesine eşim çıkıyor, yükseklik korkumu yenemiyorum... Çektiği fotoğraflar harika. Sanki uçaktan çekilmiş.
Biz turumuzu tamamlamak üzereyken çekik gözlü insanlardan oluşan bir kafile geliyor, çok keyifliler :) Bir pecereden süzülen kahve kokusunun eşliğinde buradan ayrılıyoruz.

12:48 Dubrovnik'deyiz. Aslında Mostar'dan sonra yaklaşık 2 buçuk saat sürüyor. Biz epey oyalandık yollarda... İlk önce BosnaHersek sınırlarından çıkıyorsunuz, yollar Hırvatistan'ın, sonra Neum'a vardığınızda tekrar Bosna topraklarındasınız. Burası Bosna'nın denize kıyısı olan tek parçacığı, ardından bir çıkış daha ve yeniden Hırvatistan toprakları, her birinde pasaport kontrolu... Yolların keskin virajlardan oluşması, sürekli değişen basınç ve yolların gidiş geliş olması bizi biraz yordu aslında, fakat Dubrovnik'in eşsiz güzelliği anında her şeyi bir kenara itiverdi. Çok pişmanız. Otelden çıkmadan önce bugün için de bir rezervasyon yaptırmıştık. Dubrovnik'de yol üzerinde sık karşılaşabileceğiniz arabalı kamplarda kalmak mümkün.
Arabamızı bir park yerine 2 saatliğine bırakıyoruz. Parking ticket gerekli olduğundan öncelikle hemen gidip paramızı bir miktar Hırvatistan para birimi olan Kuna’ya çeviriyoruz. Park personeli çok samimi, yardım sever bir insan, elinden geldiğince bize yardımcı oluyor.
Genel itibariyle halk çok güler yüzlü ve sıcak kanlı. Üstelik de çok temiz. Her yer lavanta kokuyor. Şehirde halka açık tuvaletler ücretsiz ve şaşılacak derecede temiz. Gönül rahatlığıyla kullanıyoruz. Hatta kapıların üzerlerinde en son ne zaman temizlendikleri yazıyor ki bu da aşağı yukarı saat başı…
Park ve tuvalet sorunumuzu çözdükten sonra vakit kaybetmeden Stari Grad yani Dubrovnik’in kale içerisinde yer alan kısmı old town’a giriş yapıyoruz. Şehrin iki büyük kapısı var Pile ve Ploce, biz Pile kapısından girip, Ploce kapısından da çıktık. Bunların yanı sıra iki kapısı daha var, liman ve balık pazarı kapısı… Kapıdan girer girmez insan büyüleniyor, görkemli duvarlar iki yanınızdan yükselirken bu şehirde hala yaşamın devam ettiğini görmek de biraz değişik. İki pencere arasına gerilmiş iplerde asılan rengarenk çamaşırlar, dar sokaklarda top oynayan çocuklar… Bir yanda Adriyatik denizinin ışıltısı, sokak satıcıları, kafeler, katedraller, hediyelik eşya satan minik sevimli dükkanlar, şehrin dokusunu değiştirmeden mağazasını açmış bir takım ünlü markalar… Her şey, her şey öyle harika ki… Bir masalda gibi dolaşıyoruz sokakları. Her kıvrıma girmeye çalışıyoruz; fakat öyle dallı budaklı ki, aralarda kaçırdıklarımız oluyor… Ploce kapısından çıktığımızda şehrin ünlü bir caddesinde buluyoruz kendimizi, yanımızdan geçen minikler okuldan çıkmış gruplar halinde sohbet ederek evlerine gidiyor. Biz de yol üzerinde sık raslayacağınız kuruvasan tarzı atıştırmalıklar satan dükkanlardan birine girip börek alıyoruz kendimize.
Tekrar dolaşarak arabamıza doğru gidiyoruz. Aslında görmemiz gereken birkaç yer daha vardı, fakat biz yetiştiremedik. Mesela Dubrovnik’i bir de surlardan izlemelisiniz, şehrin tamamını çevreliyor. Yolları karıştırdık biraz, vakit de kaybetmemek için tekrar biricik Mostarımızdaki biricik otelimize dönmek istedik hava kararmadan. Burada saat 16:00 olduğunda hava kararmış oluyor.
Bir de aklıma gelmişken, burada denize girmek için en uygun ayların Mayıs ve Ekim ayları arası olduğunu söylüyorlar. Ana karada genellikle kayalık alanlardan yüzülürken yankınlarda bulunan adalarda Dalmaçya kılyılarının en güzel kumsallarının üzerinde güneşlenmek de mümkün.
Son olarak Dubrovnik biraz daha pahalı, hediyelik eşya almak için old town’ın içini tercih etmemenizi öneririm. Dış kısımlarında hem Exchange Office hem de hediyelik eşya dükkanı olarak kullanabileceğiniz çeşitli dükkanlar bu iş için daha ideal ;)

Yarın Blagaj ardından Sarajevo-Baščaršija’a geçiş…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder