19 Kasım 2011
![]() |
Sebilj |
09:00
Bugün harika bir gün... Rukiye ve Mücahide ile saat 09:00'da Sebilj'de buluşmak üzere anlaşıyoruz. Rukiye mesaj atarak biraz geç kalabileceğini söylüyor. Biz de bu sırada Başçarşı'daki bakırcılar çarşısını ziyaret ediyoruz. Sebilj'in önünde kuşlara yem atanları ve kuşları fotoğraflamaya çalışıyoruz.

İlk olarak sabah kahvesi içmeye karar veriyoruz. Inat Kuća görmek istediğimiz yerlerden biri dediğimiz için kahve içmek üzere oraya gidiyoruz.
Yol üzerinde bir anda durup Rukiye bize "bakın bu Bosna Gülü" diyor ve yeri gösteriyor. Savaş zamanında yere düşen bombanın izini ve etrafindaki şarapnel parçalarını, bugün kırmızıya boyayarak koruyorlar, ne günlerden geldiğimizi unutmayalım der gibi... Çok şaşırıyoruz... Ve sol tarafımızda kafamızı kaldırınca savaş zamanında yakılan kütüphaneyi görüyoruz. Restorasyon çalışması var, giremiyoruz, lakin dışardan bakarken bile, heybetinden etkilenip yanan eserleri anınca içimiz ürperiyor...
![]() |
Bosna Gülü |
Inat Kuça'da kahve servisi 11:00'de başlayacakmış, bekleyerek zaman kaybetmek istemiyoruz.
Bu arada, Inat türkçeden geliyor, inat anlamında; kuça da ev demek. İnat ev hakkında internetten öğrendiğim bilgi aynen şöyle:
"...
Yıllar önce bir devlet binasının yapılması için bu evin olduğu yer
seçilmiş ama evin sahibi inat etmiş evini yıktırmamış. En sonunda epey
bir altın ve evin karşı tarafa taşınması karşılığında kabul etmiş, ev de
bugün olduğu yere taşınmış. O gün bugündür de adı İnat Ev kalmış..."
Rukiye bizi Başçarşı'da bir hana götürüyor, giderken 1. Dünya Savaşı'nın başladığı köprü olan Latin Köprüsü'nden geçiyoruz... Han'a gelince gül lokumu eşliğinde gerçek boşnak kahvemizi içiyoruz usulüyle... Bu sırada Zeyneb de geliyor...
Buradan çıkınca taksi ile Aliya İzzetbegoviç’in de kabrinin bulunduğu şehit mezarına gidiyoruz. Tepelik bir yerde. Aşıklar tepesi olarak anılan tepeden Saraybosna'yı izliyoruz. Büyük binalarda Avusturya-Maceristan mimarisi hakim, mahalle araları ise Osmanlı...
Aliya İzzetbegoviç için yapılan bir müze var burada. Aslında kapalıydı. Fakat öyle sevimli bir yetkili vardı ki, müzeyi bizim için açıp özel olarak gezdirdi.
Mahalle aralarından yürüyerek Başçarşı'ya iniyoruz. Burada Rukiye bizi Dino Merlin'in mağazasına götürüyor. Kendisini görebilmeyi umuyorduk, fakat turnedeymiş, kızı ile tanışıyoruz, Dino Merlin'i çok sevdiğimizi söyleyince bize minik hediyeler veriyor. Recep ile akşam buraya tekrar uğrama kararı alıyoruz.
![]() | |
Anne-Çocuk Anıtı |

Gazi Hüsrev Bey Camii'ni, Jesus' Sacred Heart Katedralini,
Ashkenazi Sinagogu'nu, Holy Mother Kilisesini, meşhur pazar yerini geze geze
Ferhadiye Caddesine geliyoruz. BBI Center'da birşeyler atıştırıyoruz, adı her
neydi unutsak da çok leziz bir şey yedik...
Tram'a binmeden evvel bir anıt gösteriyor Rukiye ve Zeyneb.
Burası inanılmaz. Korkutucu, içimiz parçalanıyor, kanımız çekiliyor. Anne-çocuk
anıtı. Soyut bir eser birbine sarılan bir anne ve çocuğu biri büyük diğeri
küçük yeşil cam kayalar ile betimlemişler. Etrafında çocuklara ait ayak
izleri... Savaş sırasında burası bir çocuk parkıymış. Bomba atılıyor ve
çocukların neredeyse tamamı burada ölüyor. Ölen çocukların isimlerinin yazılı
olduğu silindirler var. Silindirler çok anlamlı, yazıları okumak için
çevirdiğinizde çocuk oyuncaklarına ait sesler çıkıyor... Tepkileniyoruz yapılanlara ve bir an önce buradan uzaklaşmak istiyoruz.
![]() |
Yetimha |
Tram ile Ilidza'ya gideceğiz, burada Rukiyeler ile ayrılıp Emir ile buluşacağız. Bizi Vrelo Bosne'ye götürecek...
Yol üzerinde savaş sırasında bombalanan bir de yetimhane görüyoruz. Şimdi duvarlarında graffitiler var... Graffiti sanatı burada çok yaygın. Sıksık rastlamak mümkün.
14:40


Emir bizi Vrelo Bosne'ya yürüyerek götüreceğini söylüyor. Kabul ediyoruz. Eğlenceli bir yol sohbeti başlıyor, ingilizce, türkçe, boşnakça karışık muhabbetler... Genelde fotoğrafçılık üzerinde konuşuyoruz. Kendisi iki gün önce yoğun bir çekimden çıkmış, moda filmi çekmişler, heyecanlı heyecanlı ondan bahsediyor. Yol üzerinde bir çeşmeye raslıyoruz, "su için buradan, böyle bir suyu hiç bir yerde içemezsiniz" diyor. Hava soğuk olduğu için ıslanmak istemiyoruz, dönüşte içme kararı alıp yola devam ediyoruz. Yürürken resmen iklim kışa dönüyor, etraf bir anda bembeyaz oldu, resmen kar yağmış gibi kırağı var... Çok etkileyici... Vrelo Bosne'ya geldiğimizde harika bir manzara ile karşılaşıyoruz, tatlı bir restoranda elma çayı içip biraz ısınıyoruz. Hava kararmaya başlarken tekrar dönüş yolunu arşınlamaya başlıyoruz. Bu yol trafiğe kapalı, bisiklet kullanabilir ya da faytona binebilirsiniz. Biz faytonu tercih etmedik, kötü kokuyorlar, üstelik bu harika yerde yürümek çok keyifli. Dönüş yolunda o çeşmeden de su içmeyi unutmuyoruz. Leziz...
Ilıdza'ya varınca tekrar trama biniyoruz, Emir bir kaç durak sonra iniyor... Vedalaşıyoruz.
Biz de Ferhadiye caddesinde inip BBI'da yemeğimizi yiyoruz. Öğlen Rukiyelerin yedirdiği şey çok hoşumuza gitti, ismini hatırlamıyoruz, siparişimizi parmak ile göstererek veriyoruz yemeğin ismini ingilizceye çevirdiğimiz zaman anlayamadılar :D
Buradaki son akşamımızın tadını çıkartmaya çalışıyoruz, dolaşa dolaşa başçarşıya iniyoruz. Dino Merlin'in mağazasına gidip çok şirin bir kupa alıyoruz.
Tekrar Sebilj'e gelip bir süre etrafı inceliyoruz, buradan ayrılma fikri üzücü... Otele geldiğimizde canımız hiç bir şey konuşmak bile istemiyor. Dönüş fikri kötü...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder